KARANTİNA GÜNCESİ-2

12 Ekim 2020 17:57

Karantina’nın 8.günündeyiz. İlk gün bilgi vermek için arayan doktor hastalığın inişli çıkışlı seyredebileceğini, sürekli takip etmemiz gerektiğini söylemişti. Ben anladım ki psikolojimiz de aynı böyle dengesiz gidiyor. 4. Güne uyandığımda misafir kanepesinde uyumaya alışan bedenimi dinlemiş, sağlıklı olduğunu anlayınca sevinmiştim. Sonra kızların birbirlerine bağıran seslerini duymuş  “Tamam, onlar da normal. Veee perde!” deyip günün sahnesinde başrol oyuncusu olarak yerimi almıştım. Güray’ın daha iyi görünüyor olması keyfimi büsbütün arttırmış gün içinde kahve keyfi bile yapmıştım. Banaanneannemi hatırlatan sardunyalar, eylülde açan aceleci kasımpatı, rengârenk yıldız çiçekleri yüzüme saçmasapan bir gülümseme bile yerleştirmişti.  Tabi bütün bunlar o gece hayatımın en uzun gecelerinden birini yaşayacağımı bilmedendi.

Tam günleri düzene soktuk derken 4. Günün gecesi Ecrin ateşlendi. Gece üstlerini örtmek için yukarı çıkmıştım ki kuzumun sıcaklığını fark ettim. Yaşadığım panikle aklımdan onca düşünce ışık hızıyla arka arkaya geçti. ‘Zamanında bize test yapmaları mı gerekirdi?, Çocuklarda nasıl tedavi yapılıyor?, O kadar ağrıyı ya da psikolojik etkiyi çocuğum nasıl kaldıracak?’ Önce ılık bir duş aldırdım, ardından Calpol’u dayadım. Saat 1’e yaklaşıyordu ancak huzursuzluğum vakit gözetecek durumda değildi. Doktor arkadaşımı aradım. Adamı pazar sabahı erken kalktığını bildiğim için aramıştım zaten; gecenin bir vakti de dostluğunu bildiğim için aradım. Çocuklarda tedavinin semptomatik yapıldığını; halihazırda ateş düşürücülerden farklı bir ilaç verilmeyeceğini söyledi. Bir ara merdivenlere oturup ağladığımı hatırlıyorum. Belki de ağlamak istedim. Aslında bağıra bağıra ağlamayı çok istedim. Ama benim desteğime ihtiyacı olan bir ailem vardı. Rabbim bana sağlık vermişti. Benim imtihanım onlara iyi bakmaktı. O gece sabahı sabah ettim. 4’e kadar Ecrin’in odasında yere attığım yorganın üstündeydim. Uyudum demek uykuya haksızlık olur. 4’te ateşinin olmadığını kontrol edip aşağıya indim. Mesai saatini zor bekleyip ilçe sağlık müdürlüğünü aradım. Sabah Ecrin gecekinden çok daha iyiydi, biraz var dediği eklem ağrıları öğlen saatinde kalmadı bile. Öğlen üçümüz de burnumuzdan beynimize kadar uzanan çubukla test verdik. Gece yarısı gelen test sonuçları ile rahatlayacağımızı bilmeden o gün Ecrin’i de babası gibi odasında izole etmeye çalıştım. Çocuklarla bu işin ne kadar zor olduğunu da görmüş oldum. Tüm gün bir tepsi Güray’a, bir tepsi Ecrin’e taşımak, İpek’i aşağıda tutmak, mutfaktan çıkamamak, telefonlara cevap vermeye çalışmak gibi fiziksel zorlukların üstüne çıkacak sonuçlarla ilgili gerilimli beklenti de eklenince benim sinirler iyice gevşedi. Hepsi yetmezmiş gibi Abdullah babamın kovid test sonucunun pozitif olduğunu bildiren telefon beni dibe vurdu. Güray gittikçe iyiye gitmekteydi.Durumunu facebookta yayınlamasının ve yerel medyadaki neredeyse tüm haberlerde yer almasının etkileri dalga dalga telefonlara vururken ben bozuk plak gibi her konuştuğuma süreci, durumu kısa bir özet geçiyordum. Bir ses kaydı alıp otomatik dinletsem olurdu. Sanırım telefonların yarısına ancak cevap verdim, diğer yarının yarısına dönüş yapma imkânım oldu. Dönemediklerim haklarını helal etsinler. Akrabalarımız, dostlarımız, arkadaşlarımız,komşularımız hepsi hem beni, hem Güray’ı arayıp halimizi hatırımızı sorup ne ihtiyacımız olsa yanımızda olduklarını hep hissettirdiler. Sitemizin minikleri bile Güray Amcalarına onu ne kadar sevdiklerini ve özlediklerini söyleyen notlar yazıp kapımıza bıraktılar.Güray Oruç yıllarca İzmit Belediyesi’nde başkan yardımcısı olarak çalıştı. Telefonları iş sebebiyle hiç susmadı. Çoğu akşam eve geldiğinde çocukları çoktan uyumuştu. O, bütün bu emeği makamının hakkını vermek adına yaptı. Ancak bütün bu süreçte siyasi saiklerle, bırakın İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet’i, tek bir İzmit Belediyesi yöneticisi dahi ‘geçmiş olsun’ diye aramadı.  Kurumsal işyeriniz böylesine riskli bir hastalıkta bile size geçmiş olsun diyemiyorsa habis niyetlerini net bir şekilde anlarsınız.İnsanın zor zamanında etrafında onu önemseyen kişiler olduğunu bilmesi bile iyileşmek için motivasyon. Bu hastalığın matematiği olmadığını yaşayarak gördük. Kime nasıl bulaş olduğundan, hangi bünyede ne etki yapacağına kadar bilinmez durumlardayız. Tedbirlerle beraber bağışıklık halini güçlü tutmak şart. Bağışıklığı arttırmak ise sadece beslenme ile değil iyi bir moralle de oluyor. Olan her şerde bir hayır aramak asla fakir avuntusu değil tevekkülün kendisidir. Bir keresinde CemâlnurSargut Hocayı dinlerken geçirdiği hastalık için ecirdir, lütuftur demişti. Biz de şimdi çok şükür bol dua ile elimizden gelen mücadeleyi vermeye devam edeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazarın tüm yazıları
nutat çikolata
X