Selin Şafak kitap yorumu
Yazarın psikolojik derinliğine girdiğimde, her iki kitapta da yoğun bir içsel çözümleme, bireyin kendiyle olan çatışması, benliğin parçalanışı ya da yeniden inşası temaları sıkça yer alıyor. Bu bize şunu gösteriyor: Yazar, insan zihninin derinliklerine inmeye yatkın biri. Kendi iç dünyasında da sık sık sorgulamalara giden, hayatın yüzeyinde kalmaktan hoşlanmayan biri olabilir. Muhtemelen kendi hayatında da zihinsel ya da duygusal fırtınalarla mücadele etmiş, bu süreçleri yazıya dökerek anlamlandırmaya çalışan biri dürtüsü uyandırdı.
İkinci olarak; felsefi ve varoluşsal bir duruş sunması. Özellikle Zihin Sarkacı’nda yer yer varoluşsal kaygılar ve felsefi sorgulamaları ön plana alması okumayı sevdiğini gösteriyor. Büyük olasılıkla Nietzsche, Camus, Dostoyevski gibi yazarlarla düşünsel bağ kurmuş, belki de onlar gibi düşünmenin yolunu bulmuştur… “Ben kimim?”, “Gerçeklik nedir?”, “İnsan özgür mü yoksa kendi zihninin esiri mi?” gibi sorular karakterin zihninde sıkça dönüyor. Bu da yazarın entelektüel bir birikime sahip olduğunu, sadece anlatmak değil, anlamak ve anlamlandırmak gibi daha büyük bir arayış içinde olduğunu gösteriyor.
Üçüncü olarak: Duygusal hassasiyet ve gözlem gücü muhakemesi… Her iki eserde de karakterlerin duygusal durumları çok incelikli şekilde aktarılmış. Bu detay şunları düşündürdü: Yazar, muhtemelen yüksek empati yeteneğine sahip biri. İnsanları gözlemleme, anlama ve onları yazıya dökme konusunda hayli güçlü. Bu hassasiyet bazen onu hayata karşı kırılgan yapabilir ama aynı zamanda yazarlık gücünü de buradan alıyor olabilir.
Dördüncü olarak: Anlatım dili ve üslubu… Yazarın dili hem sade hem de zaman zaman şiirsel bir yoğunluk taşıyor. Bu da bana şunları düşündürdü: Yazarken kelimeleri özenle seçen, estetik kaygısı olan, mizaçta düzeni seven biri izlenimi… Kendi iç sesini bulmuş, yani sadece anlatmakla kalmıyor, hissettirmeye de çalışan bir yazınsal kimlik taşıyor.
Ve beşinci olarak: Kendiyle hesaplaşan bir kişilik!
Özellikle Adsız’da bir kimlik arayışı, adını koyamama, içsel bölünme temaları hâkim. Bu da yazarın kendi geçmişiyle, aidiyet duygusuyla veya kişisel travmalarıyla yüzleşmiş, kendini inşa etmiş olabileceğini düşündürdü… Belki de yazma eylemi onun için bir terapi, bir arınma biçimi.
Özetle: Bu Kitapların Yazarı Nasıl Biri?
Derin düşünen, varoluşsal sorularla meşgul olan biri. Duygusal olarak yoğun, empati gücü yüksek. Kendi iç dünyasıyla cesurca yüzleşebilen, zaman zaman acı çekse bile bunu yazıya dönüştürebilen biri. Sanatla derdi olan, anlatmakla yetinmeyip hissettirmek isteyen, ruhunu kelimelere işleyen bir yazar. Belki de en basiti: Yalnızlıkla, kimlik sorgusuyla ve zihinle uğraşan bir içsel yolculukçudur.
Gelelim Yazdığı Eserlere:
Adsız, klasik ajan romanlarından çok daha derin, karanlık ve duygusal yönü güçlü bir anlatı sunuyor. Ana karakterin geçmişiyle olan çatışması, devletin karanlık yüzü ve kimlik arayışı çok etkileyici şekilde işlenmiş. Kurgu; aksiyon, dram ve yer yer mizahla harmanlanmış ve bu denge oldukça başarılı. Üslup güçlü ve akıcı. Okuyucuyu içine çeken bir anlatımın var. Kısa cümlelerle aksiyon hissi verilirken, iç monologlarda derinlik kazandırılmış.
Ayrıca mizahi dokunuşlar, karakteri karizmatik ve insani kılmış. Özellikle Adsız’ın kadın doktorla olan sahneleri veya Saygın Efe ile didişmeleri, karakterin doğallığını ve zekasını başarıyla yansıtıyor. Ancak yer yer argonun dozajı yükseliyor. Bu bazı okurlar için rahatsız edici olabilir. Romanın karanlık dünyasına hizmet ediyor ama belirli sahnelerde, bu türü sevmeyenler için minik bir uyarı olabilir fakat bence görülmeyecek bir süreç diyerek de eklerim…
Karakterler
- Adsız: Olağanüstü bir karakter kurgusu. James Bond’dan çok daha “yerli”, çok daha gerçek, çok daha kırık. Zekâsı, öfkesi, flörtözlüğü, geçmiş travmaları ve yalnızlığı çok güçlü verilmiş.
- Saygın Efe: Hem baba figürü hem teşkilatın soğuk yüzü. Onunla olan ilişki, Adsız’ın iç çatışmasını körüklüyor. Duygusal katmanlar yaratılmış.
- Ece: Erkek egemen sistemde ayakta duran güçlü kadın karakterlerden biri. Flörtleşmeleri klişe değil; eğlenceli ve erotizmin dozunda verildiği sahneler olmuş.
- Kara ve Alemdar: Derin devlet anlatısında başarılı figürler. Alemdar’la olan baba-oğul çatışması romanın duygusal ve politik yönünü artırmış.
- Ferah: Kimlik çatışmasına yenilmiş, aidiyet duygusunda nerede olacağını çözememiş, güçlü imajının içinde ürkek, kırılgan ve güvene aç bir kadın… Ona atılan her adım kâbusun gölgesi gibi, karanlıktan değil insanların karanlıklarından korkuyor ve siniyor.
Kurgu & Olay Örgüsü
Romanın yapısı; geçmiş ve günümüz arasında ustalıkla kurgulanmış. Özellikle bir proje çocuğu olan MİT ajanı Adsız’ın kökenini öğrenmeye çalışması, hikâyeye çok güçlü bir merak duygusu katıyor. Bir laboratuvarda geleceği şekillenen, ilk adımından itibaren bir yere ait olmadığını düşündürülürken kalbinin sesine çocuk aklıyla kulak verip yetimhanedeki annesi Ülkü Anne’sine sımsıkı yapışan hikâyesi çok etkileyiciydi. Bu bölümler duygusal olarak en çarpıcı olanlardan biriydi çünkü geleceği devlet tarafından bir iğne ile şekillenerek oluşturulsa bile o bir robot değil insandı. Roman burada sadece bir ajan hikâyesi değil, bir kimlik ve aidiyet arayışına dönüşüyor. “Sahte kimliklerle gerçek benliği aramak” teması çok etkili.
Tema ve Derinlik
Vatan, ihanet, kimlik, aidiyet, sevgi, annelik, adalet, devletin karanlık yüzü gibi temalar başarıyla işlenmiş. Adsız karakteri üzerinden devletin birey üzerindeki mutlak kontrolü, toplumda "isimli" olmanın değerine dair felsefi bir sorgulama yapılıyor. Roman; Türk edebiyatında pek rastlanmayan bir türün, derin psikolojik alt metinlerle ve başarılı karakter kurgusuyla sunulmuş. Devlet – birey – kimlik üçgeninde çok güçlü sorular soruyor. Aksiyon, mizah, dram ve felsefi sorgulamalar iyi harmanlanmış.
Şimdi serinin 3. kitabını merakla bekliyorum. Eğer devamı da bu düzeydeyse, kitabının ciddi bir yayın potansiyeli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İyi bir okur desteği ile, bu roman çok ses getirebilir.
Sonuç olarak, ben çok keyif alarak, bilgilenerek, eğlenerek ve suya sabuna dokunmadan sistemi yönetenleri düşünerek okudum. Yazarımıza yazım hayatında başarılar diliyor, yeni eserlerini merakla takip edeceğimi heyecanla bildiriyorum.
Bir sonraki analizim ve yorumum: Arthur Schopenhauer - Eristik Diyalektik üzerine olacak.
Bu arada sanırım on kez abartısız okumuşumdur.
Sevgiler,
Araştırmacı Yazar; Müjde Aklanoğlu
YAZARIN DİĞER YAZILARI
- Bir yazarın filmlere bakış açışı 21 Mayıs 2025 Çarşamba