Yaşamak Tasarlamak

16 Mart 2025 09:20
2002 yılında Kocaeli, uzun ve sert bir kış mevsimi geçirmiş olabilir. Belki de günlerce yağan kardan caddelerde eser kalmamışken bile şehrin etrafını saran dağların tepeleri hâlâ bembeyazdır. Kim bilir?

23 yıl öncesini hatırlamak çok zor, iş ister istemez tahminlere kalıyor. Zamanın affına sığınarak bilgiçlik taslıyorum ve önceki deneyimlerimi de göz önünde bulundurarak bir kış tasarlıyorum kendimce. Tasarlamak; anahtar kelime bu.

Sonra sonra, mart ayının ayazını atlatan kent, ışıl ışıl, berrak bir nisana bırakmıştır kendini. Bahar heyecanı her sokağı, her meydanı kaplamıştır. 2002 Nisan’ında, bende sadece bahar heyecanı yok büyük ihtimalle. Başka heyecanlarım da var. Üniversite arkadaşlarıyla birlikte ‘Çıngı’ isimli edebiyat dergisini çıkarıyoruz. Dergi henüz bebek. 2. sayısı elimizde yani 2 aylık. Sevinçliyiz.

Sevinçliyiz çünkü günlerce toplanarak bir dergi ortaya çıkarıyoruz. Şiirler, öyküler teslim ediliyor, denemeler gönderiliyor bizlere. Gönderilen ürünlerden bazılarını eleyip bazılarını yayımlamayı düşünürken, bir taraftan da dergimize sponsor arıyoruz. Her ne kadar belirli bir masrafı cebimizden karşılıyor olsak da, ek desteğe her zaman ihtiyaç duyuyoruz. 

Bir şekilde para bulunuyor, beğenilen ürünler derlenip toparlanıyor ve dergi matbaaya gönderiliyor. Ve işte, 2002 Nisan’ında matbaadan çıkan dergi şimdi elimde. Bir bavulun içinden bulup çıkardım. Bu dergiden kaç kişiye sattık kim bilir? İçerik konusunda, biçim konusunda belki de bir sürü iyi veya kötü eleştiri aldık. Ama ne olursa olsun ilk elimize aldığımızda eminim ki çok heyecanlıydık. 

O genç yaşlarda çok fazla idealist oluyorsun. Her şeyi eleştirmek, yanlış gittiğini düşündüğün pek çok şeyi değiştirmek için soluk alıp veriyorsun neredeyse. İstiyorsun ki, emek verip çıkardığın dergi okuyucuyu alıp başka alemlere taşısın, düşüncesini değiştirsin, büyütsün. Bunun için bütün imkanlarını seferber ediyorsun. 

O yıllarda bizim de üniversitemizde çok güçlü bir kalem vardı. Kimdi bu? Tabi ki Afşar Timuçin. Sağından solundan amatörlük akan bir edebiyat dergisinde Afşar Timuçin’in adı geçse, bir yazısı olsa ne güzel olurdu değil mi? Pek çok kitabıyla düşüncelerini okuyucularına ulaştırabiliyordu şüphesiz ama bir de bizim derginin kapağında adını görsek, bizi takip eden üniversite öğrencileri bundan ne kadar çok etkilenecekti kim bilir?

Bir yazı istedik ve kırmadı bizi. Çıngı’ya yazdı. Ne büyük mutluluk bizim için, ne büyük heyecan… O dergi işte, şu an elimde.

2024 yılı Temmuz ayında kaybettik Afşar Timuçin’i. Öldüğünde 84 yaşındaydı. Bu 84 yıla felsefe alanında onlarca deneme, inceleme, araştırma kitaplarının yanı sıra şiir, roman ve öykü kitapları da sığdırmayı başardı. Türkiye’nin önde gelen felsefecilerindendi.  2006 yılında Kocaeli Üniversitesi’nden emekli oluncaya kadar Felsefe Bölümü başkanlığı görevini yürüttü. Dergimizde yazarak bize yani öğrencilerine ne kadar güvendiğini ve ne kadar desteğe açık olduğunu ispatlamış oldu. 

Şimdi hem adını yaşatmak hem de o yıllarda bize verdiği desteği anmak için dergimize yazdığı “Yaşamak Tasarlamak” isimli kısa denemesinden bazı bölümler paylaşarak bitirmek istiyorum yazımı. Kocaeli’nden gelip geçtiği ve bu kente, üniversitemize sunduğu değerli katkıları için kendisine çok teşekkür ediyorum. 

Yaşamak Tasarlamak

// Bizim en iyi bildiğimiz şeyler yaşadığımız şeylerdir. Belki yazarken en kolay, en doğru onları yazarız. Hiç ölü görmemiş bir adam, insanı, ölümle gelen o soğukluğu, o tahtaya, taşa, betona dönüşmüşlüğü anlatabilir mi? Hiç âşık olmamış biri kim bilir ne biçim aşk şiirleri yazar? Bir romancı yalnızca yaşadıklarını yazsaydı, yazdıklarında deneylerinin ötesine geçmeseydi kim bilir ne kadar kısa kalırdı.

…Demek ki yaşamak yetmez, tasarlamak da gerekir. Dünyada yaşamadığımız, şu ya da bu nedenle yaşamak olanağı bulamayacağımız nice yaşam biçimi vardır… İnsan zaten tasarlayan tasarlamadan edemeyen bir varlıktır.

…Ben yalancı değilim dolayısıyla bir yalancıyı anlatamam; ben iki yüzlü değilim dolayısıyla iki yüzlüyü anlatamam gibi bir gerekçe göstermeye hakkım var mı? 

Dostoyevski Raskolnikov tipini cinayet işlemiş bir kişinin deneylerinden yararlanarak mı oluşturdu? Hayır. Dostoyevski Raskolnikov’u yakından tanır, çünkü onu, dünyayla ilgili bilgilerinden giderek kendi kurmuştur. Raskolnikov arı bir düş değildir. Ete kemiğe bürünmüştür. Herkes öldürüyor, Raskolnikov niye öldürmesin? Raskolnikov o kadar canlı olmasaydı onun şu sözleri kulaklarımızda kalır mıydı?

  • “Evet, böyle işte! Bu bir yaradır. Yaradır Sonya! Hep böyledir bu. Şimdi çok iyi biliyorum. Sonya, kafaca ve ruhça daha güçlü olan kişi öbürlerine egemen olur. Daha yürekli, daha atılgan olan haklı çıkar… Metelik vermemekle en ileri gidenler yasa koyucu olurlar. Herkesten daha gözü pek olan herkesten daha haklıdır… “ // 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazarın tüm yazıları
emel durak masaüstü
lunapark
miğfer güvenlik
efe vinç
kaan uçar masaüstü
bemove beyza erenkaya masaüstü
noıx masaustu
nutat masaüstü
X