Bir Patlamanın Ardından: Bu Topraklarda Adalet Neden Hep Eksik?
07 Ekim 2025 09:50

Bir Patlamanın Ardından: Bu Topraklarda Adalet Neden Hep Eksik?

Ankara’daydım, haberi orada aldım. Telefonun öbür ucunda, bir ağabeyim “Kocaeli’de bir fabrikada patlama oldu, iki işçi yaşamını yitirdi” dediğinde saat 15.50 civarıydı. O an içimi bir boşluk kapladı; çünkü bu cümle Türkiye’de her hafta, her ay, her yıl bir yerlerde tekrar edilir durur. Her defasında farklı isimler, farklı şehirler olur belki ama hikâye hep aynıdır: Bir fabrika, bir ihmal, iki cansız beden… ve ardından yankılanan o tanıdık soru: “Neden?”

Bu kez ölenlerden biri Abdurrahman Kanber’di, diğeri de Murat Fırtına. Abdurrahman Kanber’i tanıyorum. Bir konu hakkında bir soru sorduğumda “Sen o zaman evcilik oynuyordun hocam” diyerek gülümsemişti. Emekliydi aslında. Ömrünü alın teriyle tüketmiş, “artık dinlenme zamanı” demesi gereken bir yaşta yeniden işbaşı yapmıştı. Çünkü Türkiye’de emeklilik artık bir son değil, yoksulluğun yeni başlangıcı. Emekli aylıkları, bir insanın temel ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz. Çünkü bu topraklarda emek, çoğu zaman yalnızca üretirken değerli; emekçinin kendisi ise hep değersiz. İşte tam da bu yüzden Abdurrahman Kanber, dinlenmesi gereken yaşta çalışırken öldü.

Bir toplumda insanlar ömürlerini verdikleri emeğin karşılığında onurlu bir hayat süremiyor, emeklilik maaşıyla ay sonunu getiremiyor ve tekrar ağır işlere dönmek zorunda kalıyorsa, orada “iş kazası” değil, toplumsal adalet krizi vardır. Bu ülkede insanların ölümü bazen bir patlamayla gelir, bazen bir merdiven boşluğundan düşmeyle. Ama asıl patlayan şey, yıllardır görmezden geldiğimiz, üstünü örttüğümüz sistemdir.

İş sağlığı ve güvenliği yasaları bu ülkede kitap raflarında tozlanmak için değil, insan hayatını korumak için yazılıyor. Fakat gerçek bambaşka: Türkiye, OECD ülkeleri arasında iş kazalarında en yüksek ölüm oranına sahip ülkelerden biri. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporlarına göre her yıl binden fazla emekçi hayatını kaybediyor ve her defasında, “gerekli inceleme başlatıldı” cümlesiyle kapatılan dosyalar, bir sonraki felaketin yolunu açıyor. Çünkü bu ülkede bazı canlar, üretimin yan maliyeti gibi görülüyor. Çünkü bu ülkede bir insanın ölümü, üretim bandının durmasından daha az “ekonomik sorun” sayılıyor.

Ama mesele yalnızca denetimsizlik ya da iş güvenliği önlemlerinin eksikliği değil. Daha derine inmek gerekiyor. Neden insanlar emekli olduktan sonra yeniden iş aramak zorunda kalıyor? Neden yıllarca prim ödeyen bir insan, yaşlılığında hâlâ tehlikeli koşullarda çalışıyor? Cevap açık: Çünkü sosyal devlet dediğimiz şey, bu topraklarda çoktan geriye çekildi. Kamusal hizmetler özelleştirildi, sosyal güvenlik sisteminin dengesi bozuldu, refahın yeniden dağıtımı adil olmaktan çıktı. Devlet, koruyan ve güçlendiren elini çektiğinde, sermaye daha da hoyrat davranmaya başladı. Sonuç ortada: Yoksulluk, güvencesizlik ve ölüm.

Toplumsal adalet, yalnızca mahkeme salonlarında değil, fabrikalarda, hastanelerde, okullarda, evlerin mutfağında aranır. İnsanlara “eşit fırsatlar” sunmakla kalmaz; dezavantajlı olanların önündeki yapısal engelleri kaldırmayı da gerektirir. Eğer bir ülkede binlerce insan “çalışmazsam aç kalırım” korkusuyla tehlikeli işlere dönüyorsa, bu yalnızca ekonomik bir mesele değildir; bu, siyasetin tercih ettiği bir düzendir. Emekçinin emeğini değersizleştiren, sosyal güvenliği bir lütuf gibi sunan, denetimi maliyet olarak gören bir düzendir.

Bugün Kocaeli’de patlayan yalnızca bir fabrika değildir. Patlayan, bir ülkenin emekçisine borçlu olduğu adaletin vicdanıdır. Abdurrahman Kanber’in ölümü bir tesadüf değildir; bir politikanın, bir tercihin, bir ihmal zincirinin sonucudur. Bu zincir kırılmadıkça, başka isimler, başka şehirlerde aynı kaderi yaşayacaktır.

Belki birkaç gün sonra bu haber gündemden düşecek. Yeni bir kriz, yeni bir tartışma, yeni bir “acil” konu çıkacak. Ama bu ülkede her gün bir yerlerde hâlâ insanlar çalışırken ölecek. Çünkü sorun bireysel değil, yapısal. Çünkü mesele “iş kazası” değil, adalet eksikliği.

Bize “bu ülke böyle” denildi yıllardır. Oysa “böyle” olmak zorunda değil. Bu topraklarda adaletin eksik olması bir kader değil, bir tercihin sonucudur. Ve bu tercih değişmedikçe, Abdurrahman Kanber gibi binlercesinin adı sadece istatistiklerde yer alacak. Belki bir gün bu ülke, emeğiyle yaşayan insanlara hak ettikleri değeri vermeyi öğrenir. Belki bir gün emeklilik, yoksulluğun yeni başlangıcı olmaktan çıkar. Ama o güne kadar, bu topraklarda adalet hep eksik kalacak.

Güncelleme: 07 Ekim 2025 09:54
BENZER HABERLER
emel durak masaüstü
lunapark
kaan uçar masaüstü
bemove beyza erenkaya masaüstü
X